İftira ile ilgili hikayeler

Aşağıda iftira ile ilgili 3 adet hikaye yer almaktadır. Öncelikle iftira nedir açıklayayım:

Birisinin arkasından yalan söyleyerek suçlayıcı veya küçük düşürücü konuşmaya iftira atmak denir. İftira’nın üç özelliği vardır:

  • Birincisi hakkında konuşulan kişi orada olmayacak. Eğer hakkında suç isnat edilen kişi yalan söylenen ortamda bulunsaydı kendini savunma, gerçeği söyleme hakkı olacaktır. İnsanların yüzüne karşı da iftira atılabilir ama genellikle gerçek hemen ortaya çıkmasın, suçlanan kişiye çamur atılabilsin diye arkasından konuşarak iftira atılır.
  • İftiranın ikinci özelliği yalan söz olmasıdır.
  • İftiranın üçüncü özelliği ise birini rencide edici, küçük düşürücü, suçlayıcı ve zor durumda bırakıcı sözlerden oluşmasıdır.

İftira atmak hem ahlaksızlık hem de büyük günahtır. İftira atmayı alışkanlık eden kişiler toplam tarafından sevilmezler ve sözleri ciddiye alınmaz.

 

Kariyer basamakları (iftira ile ilgili hikayeler no:1)

 

Mehmet Bey 2 yıldır Çin’den ucuz ithal ürünler getirip iç piyasaya makul fiyatlarla satan bir şirkette tedarik sorumlusu olarak çalışıyordu. Şirketin cirosu yıldan yıla arttığı için iş yoğunluğu da artıyor ama bu yoğun çalışma performansı personel ücretlerine pek fazla etki etmiyordu.

Tedarik Müdürü olan Osman Bey yakında emekli olacaktı. Mehmet eğer Tedarik Müdürlüğüne terfi edebilirse maaşı yüzde 30 artacaktı. Fakat çalışma arkadaşları arasında Mehmet Bey’den daha deneyimlileri vardı.

Özlem Hanım tam 8 yılını bu şirkete vermişti. Muhtemelen Osman Bey emekli olursa yerine onu getireceklerdi. Ahmet Bey de 5 yıldır şirketin çalışanıydı ve yaptığı işte Mehmet Bey’den daha bilgiliydi.

Mehmet Bey kabaca bir hesap yaptı. Eğer Özlem Hanım terfi ederse emekli olana dek pozisyonunu koruyabilirdi. Özlem Hanımın yaşını göz önünde bulunduran Mehmet Bey eğer Tedarik Müdürlüğü görevi bu hanıma verilirse en az 15 sene aynı pozisyonda kalacağını tahmin etti.

Özlem Hanım’ı müdür yağmazlarsa muhtemelen Ahmet Bey’i müdür yaparlardı ki bu daha kötü olurdu. Çünkü Ahmet Bey daha genç olduğu için müdürlük makamını daha uzun süre işgal ederdi.

Mehmet Bey müdür olabilmek için bu iki kişinin ayağını kaydırmalıydı. Kariyer basamaklarını hızlıca tırmanması için önündeki bu iki engeli ortadan kaldırması gerekiyordu.

İş deneyimi diğerleri kadar fazla olmadığı için gösterdiği performansla Genel Müdür’ün gözünü boyaması mümkün değildi. Fakat diğerlerine iftira atmak çok kolaydı.

Birine iftira atmak ahlak kurallarına sığmazdı. Ama Mehmet Bey müdür olmak için 15-20 sene beklemek istemiyordu.

Özlem Hanım’ın sicilini araştıran Mehmet Bey koz olarak değerlendirecek bir şey bulamadı. Özlem Hanım mesleğinde de iyiydi. Onu aşağı çekmek için çok sağlam bir çelme atması gerekiyordu ama nasıl ?

Bir gün aklına kendince parlak bir fikir geldi. Özlem Hanım ile Ahmet Bey arasında bir gönül ilişkisi olduğunu şirket içinde yayabilirse bir taşta iki kuş vurabilirdi. Ast ile üst arasında bir gönül ilişkisi olduğunda müdür elemanına karşı kayırıcı bir tutum izleyebilirdi. Bu nedenle müdürün astıyla aşk yaşaması istenmezdi.

Mehmet yaydığı iftiranın sonucunu hiç düşünmeyerek tamamen yalanlarla örülü aşk hikayelerini şirketin odalarında yaymaya başladı. Eğer şirket bu iddialarla çalkalanırsa her ikisi de terfi edemezdi.

Mehmet’in yaptığı hesap bir süre sonra tuttu. Her ne kadar Özlem Hanım ve Ahmet Bey kendileri hakkındaki iddiaları yalanlasalar da Genel Müdür kendince tedbirli davrandı ve onlardan biri yerine Mehmet’i müdür olarak atadı.

Kariyerindeki ilk basamağı böylece tırmanan Mehmet Bey yaptığından pişmanlık duymuyordu. Müdür odasına taşınınca keyfine diyecek yoktu. İlk günler gayet iyi geçmişti. Müdürlük görevinin pek de zor olmadığını düşündü.

Fakat Özlem Hanım ve Ahmet Bey üzerlerine atılan iftiralar nedeniyle zor durumda kalmışlardı. Her ikisi de evliydi ve asılsız söylentileri eşlerine izah edemiyorlardı.

Mehmet Bey’in müdürlükteki 12. günüydü. O gün patrona sunum yapılacak ve gelecek sene karlılığın nasıl artırılabileceği konusunda bilgi verilecekti.

Mehmet Bey uluslararası ticaret ve iç piyasadaki ticaret dengeleri hakkında fazla bir bilgiye deneyime sahip değildi. Dışardan aldığı ürünleri daha ucuza alır, kar oranını artırırsa şirketin karlılığını artırabileceğini düşündü.

Peki bu nasıl olacaktı ? Zaten alabildiği kadar ucuza alıyorlardı. Alım miktarını artırabilirse birim fiyatta bir miktar fiyat kırımı olabilirdi. Bolca reklam yapmak suretiyle ürünlerini daha geniş kitlelere tanıtırsa kar marjını da yükseltebileceğini düşündü.

Bu parlak fikrini hemen bilgisayarda hazırladığı sunum dosyasına işledi. Böylece Genel Müdür’ü etkilemeyi başarabileceğini düşündü.

Peki kendisinin düşünebildiği bu parlak fikri neden eski müdür düşünememişti ? Sunum esnasında eski müdüre birkaç iftira sıralayarak kendini öne çıkarmaya çalışmıştı. Güya eski müdür Osman Bey mesai esnasında spor tahminleri ve borsa ile meşgul oluyor kendini işe vermiyordu. Söylediklerinin aslı olmadığını kendisi ve arkadaşları biliyordu ama Genel Müdür bilmiyordu.

Genel Müdür Mehmet Bey’in sunumu karşısında hakikaten de etkilendi ve onu projelerinde destekledi.

Öte yandan şirket personeliyle teker teker görüşen Özlem Hanım iftirayı yayanın Mehmet Bey olduğunu anlamıştı. Fakat bunu ispatlaması zordu. Ayrıca uygun zamanı beklemesi gerekiyordu.

Mehmet Bey’in foyasının ortaya çıkması için 3 ayın geçmesi gerekti. Birim fiyatta küçük bir indirim için satamayacağı kadar mal sipariş etmiş, reklam stratejisi işe yaramayınca şirket hiç olmadığı kadar da zarara girmişti.

Duruma bir el atması için bin bir rica ile eski şirketine gelen Osman Bey hesapları kontrol ettiğinde iş bilmez birinin kendi yerine geldiğini anladı. Hemen şirket yönetimine bir rapor hazırladı.

Genel Müdür Mehmet Bey’in deneyimsiz olduğunu önüne konan raporlardan anlayınca onu kovmakta gecikmedi.

 

Panpalar (iftira ile ilgili hikayeler no:2)

Zeynep ile Aslı her işini birlikle yapan iki sıkı dosttu. Birbirlerini çok severler ve “panpa” diye hitap ederlerdi. Bu iki kız aynı zamanda lise 2’nin en popüler iki kızıydı, konuşmaları ve yaptıkları herkesin dilindeydi.

Bu ikisi derslerini de birlikte çalıştıklarından sınavlarda benzer not alırlardı. Aynı sınıfta bulunan Yeşim’in dersleri iyiydi ve kızlara bu konuda yardım etmek karşılığında “panpalar”a katılmak istiyordu.

Bir keresinde bu isteğini Aslı’ya çıtlatmış ama Aslı’dan “Biz böyle iyiyiz” yanıtını almıştı. Panpalar tarafından gruba alınmayan Yeşim bu sefer de Aslı’yı Zeynep’ten ayırmaya karar verdi.  Madem ki aralarına onu almıyorlardı O da onların arasını açacaktı.

Bir gün Zeynep’e proje ödevini yapmayı teklif etti. Zeynep bu teklifi memnuniyetle kabul etti. Yeşim’in yemini Zeynep yutmuştu. Daha sonra Zeynep’in çok zorlandığı Matematik dersinde ona yardım etmeyi teklif etti. Zeynep bu teklifi de kabul etti.

Yeşim’in planı tıkır tıkır işliyordu. Panpalar’dan Zeynep’in ders notları yükselirken Aslı’ninkiler yerinde sayıyordu. Aslı bunun sebebini anlayamamıştı. Yeşim bir teneffüs zamanı Aslı’nın yanına gelerek Zeynep’in sınavlarda kopya çektiğini gördüğünü söyledi.

Zeynep’in derslerdeki başarısı Aslı’yı kıskandırmıştı. Bir gün matematik öğretmeni sınıfta Zeynep’ten övgüyle bahsedince Aslı kendini geri plana itilmiş hissetti ve izinsiz söz alarak “ben de kopya çekseydim benim de notlarım 90-100 olurdu” dedi.

Sınıftaki herkes bu ani çıkışa şık olmuştu. Zeynep Aslı’nın bu iftirası nedeniyle küstü. Yeşim’im istediği olmuştu. Fakat bir süre sonra Aslı olan biteni Zeynep’e anlatınca yeniden barıştılar.

 

Kurbağaları kim getirdi ? (iftira ile ilgili hikayeler no:3)

Ali ile Veli’nin okul yolu çayırları sulayan derenin kenarından geçerdi. Zaman zaman bu ikisi vıraklayan kurbağaların cazibesine dayanamayıp suya ellerini sokarak kurbağa yavrularını yakalamaya çalışırlardı. Yakaladıkları kurbağa yavruları ile bir süre oynayıp daha sonra yeniden dereye salarak okul yoluna devam ederlerdi.

Güneşli bir ilkbahar sabahı okulun yolunu tutan Ali, o günün diğer günlerden çok farklı geçmesini istiyordu. Dereden birkaç tane kurbağa yakalayıp bunları sınıf arkadaşlarına göstermek istiyordu. Sınıfta zıplayan kurbağalar herkesi şenlendirecekti.

Veli Ali’ye bunun kötü bir fikir olduğunu öğretmenin buna kızacağını söylese de Ali kurbağaları sınıfa götürmekte ısrar etti.

Kurbağalar teneffüse kadar ses çıkarmadan çantada uslu uslu dursalardı bir sorun olmayacaklardı. Fakat bunlar kurbağaylı Ali’nin “susun” diye fısıldamasına aldırış etmeden öğretmen ders işlerken hep birlikte vıraklamaya başladılar.

Öğretmen beklenmedik bu durum karşısında şaşırdı. Sınıfa göz gezdirdikten sonra seslerin Ali’nin olduğu bölgeden geldiğini anladı. Sınıftakileri korkuturcasına bir sesle bağırdı:

-Kim getirdi bu kurbağaları!

Ali çok korkmuştu sesini çıkaramadı.

Öğretmen daha şiddetli bir ses tonuyla bağırdı:

Bu kurbağaları sınıfa kim getirdiyse el kaldırsın!

Ali’nin korkudan sesi içine kaçmıştı, cevap veremiyordu.

Öğretmen bu sefer kükrercesine bağırdı:

-Bunu yapan her kimse cezasını çekecek !!!

“Ceza” sözünü işiten Ali adeta korkudan dilsiz heykele kesilmişti.

Öğretmen sınıftan yine ses gelmeyince seslerin geldiği yöne doğru ilerledi ve kurbağaların Ali’nin çantasında olduğunu anladı. Ali’yi tahtanın önüne çağırdı ve sordu:

-Deminden beri neden ses vermiyorsun, neden getirdin bunları okula ?

-Ali son derece korkmuş bir vaziyetteydi. Pişmanlık yüzünden alnında terler boncuk olmuştu. İlk başta diyecek bir şey bulamadı. Sonra aniden bir yalana sarıldı:

-Öğretmenim, ben getirmedim, galiba arka sıradakilerden biri koymuş çantama!

Ali böyle söyleyerek  öğretmenin hışmından kurtulabileceğini ümit ediyordu. Fakat başkalarına iftira attığının farkında değildi.

Öğretmen bu sefer yüzünü sınıfa dönerek sordu:

-Bunu yapan her kimse çıksın ortaya, şimdi el kaldırırsa söz veriyorum ceza vermeyeceğim!

Sınıftan çıt çıkmıyordu.

Kurbağaların sınıfa Ali tarafından getirildiğini bilen tek kişi Veli’ydi. Artık bu duruma son vermek için elini kaldırdı.

Suçunun açığa çıkacağını anlayan Ali paniğe kapılarak birden bağırdı:

-Galiba Veli koymuş öğretmenim kurbağaları çantama!

Ali heyecandan cümleyi bile düzgün kuramamıştı.

Veli şaşırdı. Madem arkadaşı zor durumdaydı, yaptığı hatayı sorumluluğunu üstlenemeyecek durumdaydı, o da arkadaşının attığı iftirayı kabullenmeyi seçti ve sesini çıkarmadı.

Öğretmen Veli’yi azarlayarak, söz verdiği için cezalandırmayacağını söyledi. Fakat Veli’nin işittiği azar alacağı cezadan daha şiddetli olmuştu.

Ali ile Veli eskiden okula birlikte giderlerdi. Ali taşıdığı utanç nedeniyle Veli’nin yüzüne bakamadığından bir süre okula ayrı ayrı gittiler.

Zaman her şeyin ilacıdır. Birkaç hafta sonra Ali attığı iftira için Veli’den özür diledi ve eskisi gibi arkadaş oldular.


Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Simyacı özet kısa ve öz Hikaye haritası ne demek biliyor