Sedat işlerden bunalmıştı. Biraz nefes almak için lobiye indi. Kafasını boşaltmak için hiçbir şey düşünmemeye çalıştı. Şirkete gelip giden garip tipleri izlemek terapi gibi geliyordu. Şirkete her gün tanımadığı bir sürü insan gelip gidiyordu. Sedat yoğunluktan bunaldığı zamanlarda lobiye iner, şirketten içeri giren insanların, gerçek hayatlarında nasıl birileri olduğunu, şirkete ne için geldiğini, hangi duygu ve düşünceler içinde olduğunu tahmin etmeye çalışırdı.
İlk gördüğü şişman, takım elbiseli bir tipti. Yumuşak yüz hatları ve elinde çanta yerine çiçek olduğuna göre iş için değil misafirlik için gelmişti.
Arkasından giren kılıksız tip de iş aramak için gelen sefillerden biri olmalıydı. Arkasından alımlı bir bayan girdi. Uzun boylu, düzgün fizikli bir bayandı. Kafası yukarıda, ayaklarıyla yere gümbür gümbür basa basa içeri girdi. Nereye gideceğini biliyordu sanki, hiç sağa sola bakınmada asansöre bindi.
“O neydi be?” dedi içinden. Acaba bu kadın kimdi ? Fiziğine bakılırsa patronun metresi olabilirdi. Egosuna bakılırsa da patronun iş ortağı.. Ama patronun karı-kız işlerinin olmadığını biliyordu. Şirketle ilgili biri olsaydı daha önce görmüş olması gerekiyordu. Bu kadın için tahmin yürütemedi Sedat.
Birkaç gün sonra aynı sahne yeniden yaşandı. Kadın aynı zerafet ve asaletle içeri girip asansöre binmişti. Bu sefer kadının kimliğini daha da merak etmişti. Danışmaya sorduğunda “Patronun Amerika’dan gelen kızı” cevabını aldı.
Birkaç gün sonra bir sürprizle karşılaştı. Masasının karşısındaki masada o kadın oturuyordu. Ne işi vardı acaba orada ? Bir süre sonra nedenini anladı. Kadın şirketteki işleri öğrenmek için şirkette sıradan bir pozisyona başlamıştı. Amerika’da elektrik mühendisliği tahsili yapmış, şirkette de elektrik mühendisi olarak çalışmaya başlamıştı. Sedat da elektrik mühendisiydi. Çalışırken sık sık göz göze geliyorlardı. Kadının adını öğrenmişti.
“Merve”
Merve sık sık Sedat’a sorular soruyordu. İşi öğrenmeye hevesli ve konuları hemen kavrayacak kadar da zekiydi.
Bir süre sonra Sedat’ın korktuğu başına geldi. Merve’ye aşık olmuştu…
Bu Sedat’ın hiç de istemediği bir şeydi. Çünkü bu imkansız bir aşktı. Merve’ye aşık olmak demek, asla varamayacağı bir yola çıkmak, boşa acı çekmek, asla evlenemeyeceği birine kalbini kaptırmak demekti.
Sedat fazla samimi olmamaya çalıştı. Kendisine sorulan sorulara ciddi cevaplar veriyor, Merve’yi usulünce terslemekten çekinmiyordu. Patronun kızı olmasa laf da sokardı ama işten atılma korkusu vardı.
Merve ise Sedat’a karşı ilgiliydi. Sedat ise oralı olmuyordu. “Ben bilirim sizin gibilerin niyetini… Alçaktan uçar ama tutulmazsınız, ilgi gösterip yüz üstü bırakırsınız….” Diyordu içinden.
Günler geçtikte Sedat’ın duyguları gem vurulmaz hale geliyordu. Bu aşktan bir an önce kurtulması gerekiyordu. Önce ilgisizliğini artırdı, sonra en ufak bir hatada terslemeye başladı Merve’yi. Bunlar kendinden nefret ettirme stratejileriydi. Daha sonra şirketteki diğer kadınlara suni kur yapmaya laf atmaya başladı Sedat. Kadınlar zampara erkekleri sevmezdi. Ama Sedat’ın planı ters tepti. Önceden sadece ilgili olan Merve’nin gözlerinden artık aşk okunuyordu.
Sedat bazen “yoksa?” diye geçiriyordu. Acaba bu kadın kendisiyle hakikaten ilgi duyuyor olabilir miydi? Ama deneyimleri bunun imkansız olduğunu söylüyordu. Merve ile Sedat arasında uçurum vardı. Merve güzeldi, düzgün bir karaktere yüksek bir egoya sahipti, en önemlisi de zengindi. Böyle durumlarda kadınlar erkeklerle sadece dalga geçmek için ilgilenirlerdi.
Kadınlar böyleydi işte. Bir erkeği peşinden koşturup, kul köle yapmak sonra da yüz üstü bırakmak onların en sevdiği şeydi. Bu tuzağa düşmemeliydi. Ama acı çekiyordu, bir çaresini bulup bu imkansız aşktan kurtulması gerekiyordu.
Patrona gidip türlü bahaneler sunarak vazife yerinin değiştirilmesini istedi. Patron bunu kabul etmedi.
“Kızım senden memnun, yerinde kalsan daha iyi..”
“Ama ben memnun değilim bu durumdan, acı çekiyorum acı…” demek istedi ama yapamazdı. Kaderine razı oldu.
Bir süre sonra Merve Sedat’ı yemeğe davet etti. Sedat bunu kabul etmedi ama Merve’nin yalvaran gözlerine kimse hayır diyemezdi. İstemeyerek de olsa teklifi kabul etti. Boğaza nazır şık bir restoranda yemeklerini yediler. Yemeğin sonunda Merve elini uzatarak:
“Benimle evlenir misin ?” dedi.
Sedat’ın buna şaşırmaması mümkün mü ? Bunun bir şaka olma ihtimali büyüktü. Bozuntuya vermedi.
“Masrafları sen karşılarsan olur” dedi sırıtarak.
Merve sevincinden havalara uçtu. Düğün hazırlıkları kısa sürede başladı. Sedat “Dünyanın en büyük bütçeli şakası bu olmalı” diye düşünüyordu.
Düğün günü nikah memurunu görünce elindeki evlenme defterinin sahte olabileceğini ciddi ciddi düşünüyordu. Ve evlendiler. Sedat hala evlendiğine inanamıyordu. Merve’nin babası Maldivlerde iki haftalık balayı rezervasyonu yaptırmıştı. Sedat Maldivlere giderken, “bunun bir şaka olduğunu ne zaman söyleyecekler acaba ?” diye düşünüyordu.
Balayını geçirecekleri otele geldiler. Kral dairesine çıktılar. Sedatta bir durgunluk vardı. Merve sordu:
-Canını sıkan bir şey mi var hayatım ?
Sedat duygularını açıkladı:
-Hala evlendiğimize inanamıyorum…
-İnandırayım o zaman seni…